ASLA YAPMAM DEDİKLERİM…

 

Çocuk yetiştirme sürecinde ebeveynlik tutumumuzu belirleyen önemli etkenlerden biri  ‘çocuğumuzun mizacı’. Illinois Universitesi’nde 2018 yılında yapılmış bir araştırma var, diyor ki: “Ebeveyn-Çocuk ilişkisi sadece ebeveynin kontrolünde gelişen tek yönlü bir ilişki değildir. Bu ilişkinin kalitesini etkileyen önemli bir faktör çocuğun doğuştan getirdiği kişilik özellikleridir”.

.

Yeryüzünde ‘tek tip’ çocuk olmadığından, ‘tek tip’ ebeveynlik modeli ve ‘bir tek’ doğru da yok bu anlamda. Önemli olan o çocuğu ‘o çocuk’ yapan özelliklerin ebeveynler tarafından dikkate alındığı ebeveynlik modelini benimsemek. Yani, çocuğumuzu tanımak ve bu mizacı hesaba katarak ebeveynlik yapmak çok değerli.

.

İngiliz Psikologlar Derneğinin 2018 Ekim ayı dergisinde, mizacın güçlü etkisini anlatan esprili bir makale yayınlanmış: “Eğer çocuğunuz mizacı itibariyle minik bir ‘melek’ ise, sabır abidesi olup mükemmel ebeveynlik yapmanız fazla çaba gerektirmez, zor olan minik bir ‘canavar’ karşısında aynı sabrı koruyabilmektir” diyor.

.

İnsan, çocuğunun mizacıyla ilişkili olarak ‘asla yapmam’ dediği birçok şeyi yapmak zorunda kalabiliyor ebeveynlik yolculuğunda. Sonra da yaşanılanların kiminin adı ‘hata’ oluyor, kimininki ‘deneyim’… Ben anne olduğumda üç bebek vardı kucağımda. Mizaçlarının birbirinden geceyle gündüz kadar farklı olduğunu ilerleyen günlerde anlayacağım üçüz bebekler hediye edilmişti o acemiler acemisi halime. Bebekler çıldırasıya ağladığında yoğun bakım hemşiresini arayıp ‘ağlıyorlar ne yapmalıyım?’ dediğimi çok net hatırlıyorum. Bu soru karşısında ‘emzirmeyi deneyebilirsiniz’ yanıtını duyduğumda çok utanmıştım. Doğru ya, açtı belki bebekler. Emzirdiğim halde susmadığında, saatlerce kucağımda tutmama rağmen bıraktığım an uyandıklarında, her şeyi yapmama rağmen yüzleri bir türlü gülmediğinde neler yapmam gerektiğini zamanla öğrenecektim, her şeyden habersiz başlamıştı yolculuk...

.

Ve bu süreç içerisinde ‘asla yapmam’ dediğim her şeyi yaptım: Ayakta salladım, yeter ki ağlamasın ve birazcık uyusun diye emziğinin ucunu reçele batırdım. Sonra biraz büyüdüler; öperken ısırdım da, ‘kurban olurum sana ben’ diye de sevdim, poposunun kakalı olduğunu bildiğim halde yeter ki uyanmasın ve ben de daha fazla uyuyabileyim diye bezini değiştirmedim. Biraz büyüyüp çizdiği resmi gösterdiğinde: “Aferin benim yavruma, çok güzel olmuş” dedim. O sıra hiç samimi gelmedi bana: “Tam da istediğin gibi olmuş, birçok renk kullanmışsın” demek. ‘Resmin sonucunu değil, resim yapma sürecini övmek gerektiği’ pedagojik bilgisi benim için arka plandaydı o an. Ben aferin diyeyim, o sevinsin istedim. Ağladı, “ağlama annecim” dedim. Orada öylece susup “anlıyorum şu an üzgünsün” diyerek duygularına tanıklık etmek çok yabancı geldi bana. O düşmüş ve dizi kanarken, gözündeki yaşlar boncuk olmuş akarken “Şu an canın acıyor, mutsuz hissediyorsun, anlıyorum” diyemedim. “Annemmm…” dedim, “ağlama nolur, geçecek” dedim. Sebebi basit, ağlamasın istedim, kıyamadım, gözyaşlarına tanıklık etmeye daha fazla dayanamadım.

.

Üstelik bu yaptığım ‘hataların’ hepsinin arkasındaki teorik bilgiye de sahiptim. Ancak başka bir şey bence buradaki durum. Uzman olmak, anne olmak, kendi geçmişindeki yaraları saramadan anne olmuş olmak durumu falan değil. Çokça ‘insan olmak’ hali var bu hatalarda…

.

Binlerce ebeveynlik kitabı var dünyada farklı dillerde yazılmış olan. Hepsi de birbirinden kıymetli. Ancak bu kitapların tümündeki bilgiler tek tip bir ‘ebeveynlik reçetesi’ sunmuyor bizlere. Bilgiyi, yeni fikirleri ve kişisel gelişimi çok fazla önemserim. Ancak salt teorik bilgi her zaman al-hızlıca-kullan şeklinde uygulanabilir olmuyor. Sihirli bir araç var burada, o da ‘sezgi’. Çocuk büyütürkenki o inişli-çıkışlı yolda ‘bilgi’ artı ‘sezginin’ ideal karışımı gerekli. Teoriyi mutlaka bil, ancak uygularken illa ki sezginle harmanla. Bu yöntem doğru bir yöntem mi diye sorgulamaktan ziyade, bu yöntem ‘benim çocuğum’ için doğru yöntem mi acaba diye sorgula.

.

Yeri geldiğinde çocuğun önünde, yeri geldiğinde yanında, yeri geldiğinde arkasında yürümek gerekiyor ana-babalık yolculuğunda. Çünkü, kimi çocuk elinden tutarak ilerliyor, kimini arkadan birazcık itmek gerekiyor, kiminin ise sadece bir adım önünden yürümek seni takip etmesi için yeterli oluyor. Yavrularımızı en iyi şekilde tanımayı ve bol şefkatli, koşulsuz ebeveynlik yapabilmeyi dilerim tüm kalbimle… 

 

 


YORUMLAR (0)

Yorum yok. İlk yorum yapan siz olun..

POPULER POST