ŞÜKÜR SİHİRLİ BİR DUYGU…

 

Çocuklarım önem verdiğim değerlere karşı duyarsız davrandıklarında huzursuz oluyorum. Gençlerin hızlı tüketmeleri ve sağduyusuz tavırları korkutuyor bazen insanı. Bundan kurtulmaları için de konfor alanlarından çıkıp hayatla tanışmaları gerektiğine inanıyorum.

 

Bu anlamda çocuklarımıza yapabileceğimiz bir iyilik onları gerçek hayatın görüntüsüyle buluşturmak olabilir. Bu amaçla yola çıkarak, onlarla insanları, sokakları ve hayatı gözlemleyebiliriz. Huzurevlerini, hastaneleri, yetiştirme yurtlarını, evsizlerin yaşadığı mahalleleri, otogarları, ibadethaneleri ziyaret edebiliriz. El emeğinin ve işçinin alın terinin ekmek parasına dönüştüğü atölyeleri, pazarları, aktarları, köy kahvelerini, çay bahçelerini gezebiliriz. Bu tip serbest geziler birçok yapılandırılmış faaliyetten daha değerli olabiliyor zaman zaman. Gerçek hayatın sesinin neye benzediğini ve hayatın nerede nasıl soluk aldığını, insanların nelere gülüp nelere ağladığını gözlemleyebiliriz onlarla beraber. En azından deneyebiliriz... 

 

Çocuklarımdan üç tanesi 9 yaşında, diğeri ise henüz 5. Bu dokuz yılda vicdanlı ve şükür duygusuyla dolu çocuklar yetiştirmek için çabaladım elimden geldiğince. Bu anlamda da hep hayatın tam içinde tutmaya çalıştım onları. Etrafı ‘bakan’ gözlerle değil de ‘gören’ gözlerle seyretsinler istedim. Günlük yaşamın içindeki her kareyi fırsat bilip anlattım. Zorlansa da konfor alanından çıkmayı başarabilmiş ve gelişme sağlamış insanları örnekledim hep onlara. Ne zaman sokakta ayakkabısız oynayan bir çocuk, üç-beş kuruş için araba camlarını var gücüyle silen gençler, evsiz bir adam, düşkün bir yaşlı görsem çocuklarıma dönüp bazı insanların maalesef pek de şanslı olmadıklarından, sahip olduklarımızın kıymetini bilmekten, yediğimiz yemeğe, başımızı soktuğumuz eve, birbirimizin varlığına şükretmemiz gerektiğinden bahsettim.

 

Evet, şükür sihirli bir duygu. Bu dünyada dört çocuk yetiştirme gayretinde bir insan olarak benim için adeta yaşamsal bir ihtiyaç şükür duygusu. Ancak bu sıralar, bu konunun çok hassas bir çizgiye sahip olduğunu ve konuşurken çok dikkat edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Hatta zaman zaman da insan olmanın mahcubiyetini yaşıyorum.

 

Bizlerle eşit şansa sahip olmayan insanları işaret ederek çocuklarımıza hayat dersi vermeye çalışmak biz insanoğlunun aciz tutumlarından biri mi acaba? Sahip olduğumuz maddesel olanaklar sanki bizim farklılığımız ve hatta üstünlüğümüzmüş gibi olmuyor mu başka bir insanın müşkül durumunu göstererek yavrumuza ders vermeye çalıştığımızda?  Ne gariptir ki, alttan alta bir şükür duygusuyla doluyor sanki insanın kalbi böyle zamanlarda; “şükür ki bizler bu koşullarda değiliz gibi”. Ne tuhaf şey şu hayat, ne tuhaf şey şu insan... 

 

İşte konuya böyle bir yerden baktığımda insan olmanın mahcubiyetini yaşıyorum. Oysa ki sahip olduğumuz maddesel veya sosyal farklılıkların ‘üstünlük değil’ de ‘sorumluluk’ getirdiğini unutmamak ve konuya böyle yaklaşmak biraz daha yürek ferahlatıcı sanki.

 

Çocuklarımıza bu sorumluluğu kazandırmak için “Bu çocuk senle aynı yaşta ama gece geç saatlere kadar bu lokantada çalışıyor” demek yerine; çocuğumuzu bizlerle eşit şansa sahip olmayan bu insanlar için ‘gönüllü’ çalışmalar yapmaya yönlendirmeliyiz belki de. Ancak böyle olursa mesajımız ulaşır çocuğa ve ancak bu yolla yardımlaşma kavramını içselleştirebilir çocuk. 

 

‘Gönüllülük’ kavramından bahsettim çocuklara geçen gün: “Örneğin, sen artık oynamadığın bir oyuncak trenini, ben de artık kullanmadığım bir eşyamı verebilirim; veya huzurevindeki bir yaşlıya gidip kitap okuyabilir, görme engelli birinin koluna girip beraberce yürüyebiliriz.” diye örnekledim.

 

İşte böyle... Gönüllülük bir gönül işidir, vicdan işidir. Kalbimizin kendi hayatlarımız dışındaki hayatlarla da meşgul olması halidir. Eğer ki bir çocuk kendinden daha zor koşullarda olan bir kişiye fiili olarak yardım ederse; o müşkül durumu kendi gözüyle görür, kalbiyle hisseder ve değişim için çabalarsa, işte o zaman vermek istediğimiz mesaj ulaşır çocuğa. Aksi takdirde, yani çocuk bunu kendi deneyimlemedikçe ona verdiğimiz her akıl tıpkı sonradan iliştirdiğimiz bir broş gibi yaka süsü olarak duracak ve ilk fırsatta düşecektir. Hayata böyle bir yerden baktığımızda ve çocukların deneyimleyerek öğrenmelerine olanak tanıdığımızda daha empatik, daha vicdanlı ve şükür duygusuna sahip çocuklar yetiştirmek mümkün olabilir belki de. Kimbilir, denemeye değer sanki… 

 

Gönülden sevgilerimle... Çünkü iyilik elden ele, sevgi gönülden gönüle...

 

 

 

 


YORUMLAR (0)

Yorum yok. İlk yorum yapan siz olun..

POPULER POST