UZAKTAN EĞİTİM FOBİM HAKKINDA

 

Çocukların okulu açılalı yaklaşık 3 hafta oldu. Şu an için İngiltere’deki okulların yeniden kapanması söz konusu değil. Yeni vaka sayısı her geçen gün hızla artmasına rağmen okullar mümkün olduğunca açık kalacak, virüs yayılımını azaltmak için öncelikle kafeler veya iş yerlerinin kapatılması gündemde, ancak okulların son ana kadar açık tutulması planlanıyormuş. 

 

Bu politika iyi midir kötü müdür bilemiyorum ancak geçtiğimiz Mart ayında yaşadığımız pandemi sürecinden sonra bende ‘uzaktan eğitim fobisi’ isimli bir rahatsızlık baş gösterdi. Bugüne kadar korona virüsle ilgili tek kaygım bu virüse yakalanmaktı, ancak şu an bir de üzerine ‘uzaktan eğitim süreci yeniden başlarsa evdeki bir tutam çocuğuma bu işi gürültü patırtı olmadan nasıl yaptırabilirim stresi’ eklendi. Mart ayındaki uzaktan eğitim sisteminin ebeveyne yüklediği sorumluluklarla ilgili olarak tam bir stres topuna dönmüştüm, şu an tekrar aynısını yaşamaya hiç hazır hissetmiyorum kendimi. (Allahım n’olur ikinci dalga gelmesin, amin).

 

Bana daha önce İngiltere’deki eğitim sistemini anlatan bir yazı yazar mısınız diye soranlar olmuştu, elim değmediği için bir türlü yazamamıştım. İngiltere’deki eğitim sistemini anlatamadım ama uzaktan eğitim sistemini anlatacağım.

 

Mart ayında evden öğretimin başlamasıyla, bir zamanlar rutinleri olan ve sabah kalkıp okula giden çocukların hepsi bir anda ev-öğrencisi oldular, biz ana-babalar da ev-öğretmeni. Pandemiden sebep evlere kapandığımızda üçüz çocuklarım ilkokul 4, küçük oğlum ise ilkokul 1. sınıftaydı. Eğitimin uzaktan devam edeceğini öğrendiğimde, bir süre okulun verdiği öğretim programlarını inceledim ve bu işi stres ve olmadan çocuklara daha verimli ne şekilde yaptırabilirim diye çok düşündüm. Bunun için hatırı sayılır derecede çaba gösterdiğime de inanıyorum. Buna rağmen, 4 aylık evden eğitim hayatımızda ne kadar zorlandığımı anlatacak kelime bulamıyorum şu an. (Allahım n’olur ikinci dalga gelmesin, amin).

 

Londra’daki devlet okullarının pandemi sürecinde öğrenciler için hazırladığı eğitim sistemi ‘online’ eğitim değil, ‘uzaktan’ eğitimdi. Online eğitimde çocuklar ekranda öğretmeni ve sınıf arkadaşlarını canlı olarak görürken, uzaktan eğitimde herkesin birbirini sürekli gördüğü bir platform yok, sadece öğretmenin sisteme yüklediği haftalık bir ders programı ve bu dersler kapsamında ödevler var. İdeal düzende çocuğun bu günlük planı saati saatine uygulaması gerekiyordu. Ancak çocukların özdenetim becerileri henüz tam gelişmemiş olduğundan burada mutlaka ki ruh sağlığı yerinde bir ebeveyn denetimi gerekiyordu :). Programda beden dersi de dahil tüm yapılacaklar detaylıca açıklanmıştı. Ancak gelin görün ki her şey uzaktan, her şey internet ve farklı tablet uygulamaları üzerinden ilerliyordu. Matematik, İngilizce, Müzik, Sanat ve Spor dersleri için farklı farklı uygulamalar vardı. Hepsinin şifresi ve kullanıcı adı farklı. Ben her bir çocuk için bir kullanıcı adı ve şifre olmak üzere, dört çocuk için toplam 16 parça bilgicik ile karşı karşıya kaldım, hem de her an. Çocuğun ilgili dersi yapabilmesi için önce buralara girip çocuğunuz adına hesap açıyor, sonra o hafta çocuğa atanan ödevleri yaptırmaya başlıyordunuz. Ödevlerin kimisi uygulamanın ekranına tıklayarak, kimisi klavye yardımıyla, kimisi de ekrandaki sorunun kağıt kalem ile deftere yazılarak yapılmasını gerektiriyordu. Deftere yapılan ödevleri tarayıp haftanın son günü çocuğun sistemdeki alanına yüklemek gerekiyordu. 

 

İlk hafta tam bir kaostu. Onca ödevi fotoğraflayıp ve sisteme yüklemeye çalışırken oluşan teknolojik sıkıntılardan bahsetmeyeceğim burada. İnternetin kesildiğinden, çocuğa verilen kâh kullanıcı adının kâh şifrenin çalışmamasından, bunları çalışır hale getirmek için kapalı olan okulun açık olan öğretmenlerine e-mail ile ulaşmaya çalışmaktan, ulaşamayıp 24 saat beklemekten, o sırada ‘şifreğğğm’ diye tepinerek ağlayan çocuğun huysuzluğundan, boyutu büyük olduğu için sisteme yüklenemeyen dosyaların küçültülmesiyle ne kadar uğraştığımdan da hiç bahsetmeyeceğim bugün :).

 

Verilen uzaktan-eğitim programında yaklaşık saatte bir molası vardı çocukların, bir nevi ev yapımı teneffüs. Belli bir dersi bitirip diğerine geçmeden önce ara veriyorduk, ancak araya çıkan çocuğu odaya geri sokabilmek için kolluk kuvvetleri gerekiyordu. Çocuklar ders aralarında TV izlerken veya bir şeyler yerken ben bir sonraki ders için hazırlanıyor oluyorum. Sanat dersi yapılacaksa kesme biçme ve yapıştırma malzemelerini buluyor salondan bozma sınıfımıza getiriyor, gerekli materyalleri temin ediyordum.

 

Gerçi İngiltere’de bir ders işlenirken sanat malzemesi kullanmak için o dersin resim dersi olması gerekmiyor, bütün dersler normalde de sanat dersi tadında ilerliyor zaten İngiliz eğitim sisteminde. Diğer bir deyişle, eğitimde son derece yaşamsal deneyimlerle öğretmek esas, oyun tadında... Örneğin, coğrafya dersinde eski atlaslardan haritalar kesmek; hayat bilgisi dersi için doğadan yaprak toplamak, o yaprakları kartona yapıştırmak; İngilizce dersi için renkli kalemlerle şiir veya kompozisyon yazmak; fen dersi için çeşit türlü alengirli düzenek kurup eğik atış deneyi yapmak gibi etkinliklerden oluşuyordu normal zamandaki okul dersleri de.

 

Evden öğretimde de aynen devam etti bu sistem, tüm uzaktan eğitim planı yaşayarak öğretmeye odaklı şekilde inşa edilmiş. Ebeveynler için son derece zorlayıcı olan kısmı da buydu bence. Pandemi dönemindeki uzaktan eğitim sürecinde de bu keserek ve yapıştırarak öğrenme faaliyetlerinden birçok tane yaptık yine. Minik bir anıma yer vermek istiyorum burada. Bilgisayar önümüzde açık Matematik dersi yapıyorduk bir gün çocuklarla, ben yine çalışma kağıtlarını print ettim ve hepsine dağıttım, baktım konu ‘kesirler’. Güldüm içimden, n’oldu dedi çocuklar. Yavrum dedim hemen başlamayın biraz bekleyin beni, internetten ‘kesir’ resmi bulup geliyorum ben, önce bir yapıştıralım defterimize sonra başlarız soruları çözmeye :) Çocuklar da güldüler. Onlar da o kadar alıştılar ki İngiltere’deki bu kesmeli yapıştırmalı öğrenme düzenine, bir ödev yapılacaksa önce ne gibi materyallere ihtiyacımız var diye bir arayışa giriyorlar. Tüm samimiyetimle söylüyorum, yaklaşık 5 yıldır İngiltere’deyiz, ödev yapılacağı zaman evde ellenmedik karton, kürdan, boncuk, kağıt, tuvalet kağıdı rulosu kalmıyor. Bir nevi atık malzeme deposu bizim ev :) Evde her yer kalem, her yer kağıt, her yer bant, her yer yapıştırıcı… 

 

Uzaktan öğretimin benim için en meşakkatli bir diğer tarafı da çocuğa haftada 2 tane olarak verilen projelerdi. Çocuk başına 2 proje; 4 çocuğunki toplam 8 proje… Uzaktan eğitimin ilk birkaç haftası insan üstü bir çaba göstererek her şeyi teslim etti çocuklar, ettik hatta, ettim :) Ancak bu sürdürülebilir bir plan değildi, ne kadar daha bu şekilde ödevlerimi vaktinde teslim etmeye devam edebilirdim bilmiyorum :)

 

Uzaktan eğitim kapsamında çocuğun yapması gerekenler hakkıyla yapıldıysa öğretmen bir uygulama üzerinden veliye mesaj yolluyordu: “Çocuğunuz haftalık çalışmalarını tamamladığı için 2 adet yıldız kazandı” şeklinde… Yaşasın, toplam 8 tane yıldızımız oluyordu her hafta sonu. Öğretmene yazmayı düşündüm çok bunaldığım bir akşam: “Sevgili öğretmenimiz, gökyüzündeki tüm yıldızlar sizin olsun, n’olur beni bu işten azad edin, saygılar, çilekeş bir anne… ” Zira, gönderilen tüm yıldızlar benim kafamın tam tepesinde uçuştu aylarca.

 

Sözün özü, ben çok korkuyorum yine okullar kapanacak ve bu yaşadıklarımın aynıları olacak diye, fobim var artık benim, uzaktan eğitim fobim. Eğer ikinci dalga gelirse, sanıyorum ki ben uzaktan bakacağım uzaktan eğitim sistemine bu sefer, çoooook uzaktan… (Allahım sen konuyu biliyorsun, amin).

 

 

 


YORUMLAR (0)

Yorum yok. İlk yorum yapan siz olun..

POPULER POST